herkes'in hayatında siyah ve beyaz zamanlar vardır.
siyahlar mutsuzluklar, hayal kırıklıkları, hüzünler ve acılardır.
beyazlar mutluluk, sevinç,güzellikler, sürprizler, hayatın renkleridir.
peki hangisi daha fazladır?

31 Ekim 2014 Cuma


İnsan ihtiyaçlarını sıralarken hayallerini önüne koyuyor   evim olsun, arabam olsun vesaire vesaire ve gerçekleri göz ardı edip öncelikleri hayallerine veriyor.

Ben talih yüzüme güldüğü anda yapacaklarımı sıralarken bir bayan olarak ilk yapmam gerekeni atladım.

36 yaşındayım, bekarım, 120 kiloyum..

Kilomdan dolayımıdır, stresten mi, yumurtalıklarımın zamanında çok çalışmasından mı yoksa insulin direncimin yüksek olmasından mıdır bilmiyorum son beş yıldır regl dönemimle alakalı sıkıntılar yaşıyorum. Henüz her şey bitti demesem de doktorum büyük ihtimal menapoza girdiğimi düşünüyor.

Vah zavallıcık diyeceksiniz daha da geçmiş ya da kendi etmiş kendi bulmuş da diyebilirsiniz.

Her iki durumda kabulüm, hayatın gerçekleri sonuçta.

Ama şimdi tüm sıkıntılarıma çare olacak bir durum söz konusu.. Ülkemizde bekar bir kadının yumurtalarını dondurması için daha önce kanser yada farklı hastalıkları varsa izin veriliyordu. Ama şimdi sağlık bakanlığının yaptığı bir çalışma ile hiçbir şart aramaksızın bekar bir kadın gidip yumurtalarını dondurmasına izin verilecek.

Bende bu haberi okuyunca internetten bazı araştırmalar yapıp yumurta dondurma işi ile ilgilenen klinikleri inceledim. Gayem yumurtaların alınması için gerekli tedavi ve saklamanın maliyetleri üzerine bir araştırma yapmaktı.

Ve araştırmayı üç aşağı beş yukarı tamamladım. Yalnız bekar ve orta gelirli bir kadın bireyin ancak banka kredisi ile altından kalkacağı rakamlar söz konusu olunca umutlarımı o incecik ipe bağladım.

Çünkü iyi bir klinik ya da hastanede bu tedaviyi görüp yumurtalarınızı saklamanın bedeli 5000 Euro gibi rakamlardan başlıyor. Şimdi tohumu atılan umutlarımın yeşermesini ve kardeşimden hayırlı haberi bekliyorum ki bende tedavilerimi yaptırıp bu saatten sonra evlenir miyim bilmem ama evlenme ihtimalime karşı ve bir daha regl olamama riskine karşı yumurtalarımı dondurtabileyim.

Keşke daha önce olanaklarım olsaydı bunu daha erken yaptırabilseydim ama yapacak bir şey yok..

30 Ekim 2014 Perşembe

HOPE


Hayatın sizi sıkı sıkı sardığını, hiçbir yere bırakmadığını hissettiğiniz anlar vardır. Gerek işiniz, gerek aileniz, gerek yaşam standartlarınız sizi sıkı sıkı bir şeylere bağlar ve kopamazsınız. Zannedersiniz ki bu rutinin dışında bir değişiklik yapsanız bütün hayatınız mahvolacak. Ailenizin istekleri dışına çıkarsanız kötü bir çocuk olacağınızı, işinizi beğenmediğiniz için işten çıksanız aynı standartlarda bir iş bulamayacağınızı ya da aç kalacağınızı, sonuçta da bakmak ile yükümlü olduğunuz aileniz ile sıkıntılar yaşayacağınızı düşünürsünüz. Yaşam standart’ınızın bir parçası olan anlık kaçışlarınızı, bir yemek bir sinema ya da vitrinde  gördüğünüz bir bluz’ü alamama gibi durumları riske etmek ise başınıza gelebilecek en küçük şey..

Diğer tarafta da tüm bunları riske atabileceğiniz uğruna kumar oynayabileceğiniz sonucunda kazanıp ya da kaybedebileceğiniz bir yaşam var. Kısaca kendi kararlarını verebilme ve riske girme özgürlüğü..

Ama ben bu tür risklere girmeyi ne kadar çok istesem de içimde olan desteklenmeme duygusu, arkamda durulmayacağına yüzde yüz emin olduğum bir dünya da bunlarla yüz yüze bırakılmaktan korkuyorum.

Benim ailem de öyle her yaptığınız da sizi destekleyen anne ve baba figürü yoktur. Düştüğünüzde size elini uzatacak kimse de, bu yüzden böyle bir riske girerken devamlı kazanma isteği ve arzusu sizi körleştirir ve yanlış yollara girmek zorunda kalabilirsiniz. Çünkü riske gireceğiniz şey sizin hayatınız ve daha da önemlisi geleceğiniz.

Hiç kimsenin sokağa atacağı ya da kaybetse de üzülmeyeceği parası yoktur. Böyle bir riske girip kaybetme riskine gülüp geçebileceğiniz tek durum çok paranızın olmasıdır.

Ben hep böyle çok param olup riske gireceğim ama asla zarar görmeyeceğim durumlara girmeye meyilli oldum çünkü para kendi adıma pek bir şey ifade etmese da ailem ve yaşam standartlarım gereği maalesef elimi kolumu bağlıyor.

Diyeceksiniz çaba sarf etmeden emek vermeden bunların hiç biri olmaz haklısınız ama ben param olup bütün işlerimi yoluna koyup başladığım noktadan adım adım yükselmek istiyorum.

Umudum hala var, hala içimizde umudun parçalarını taşıyoruz. Ve ben bir gün zincirlerimi kırıp özgür olmanın tadına varacağımı düşünüyorum.

28 Ekim 2014 Salı

Hayallerim var benim. İpe sapa gelmez, incecik bir ipe bağlı, koptu kopacak diye korktuğum küçücük bir umudum. Boyumdan büyük olanları var, küçücük olanları var, ama onlar benim hayallerim gerçekleşmesi için şu aralar önce günleri, sonra saatleri, sonra dakikaları saydığım, zamanı geçsede hala bir umuttur diye sarıldığım hayallerim var benim..

Önce anneciğimin beğendiği o binaya gidip bakacaktık ve ona orada bir daire hatta hesabımıza gelirse bütün binayı alacaktır.

Sonra sırf babama artık onun da bir dikili taşı olduğunu göstermek için bir apartman alacaktır.

Kardeşim kendine BMW X6 jeep beğenmişti. Bense önce kendime bir taka bulup araba kullanmayı öğrenecektim. Ama iyice öğrenince, beğendiğim Mercedes jeepi alacaktım.

Büyük kardeşim o istediği işletmeyi açacaktı. Makineler alacaktı kendi işinin patronu olacaktı.

Önce işyerime ayrılmak istediğimi ve giderken dostumu ortağımıda yanımda götüreceğimi söyleyecektim. Aralık sonuna kadar çalışıp işi bırakacaktık.

Sonra Nişantaşın da bir butik açacaktım. Herkes için bir şeyler olan güzel bir dükkan, yer bile bakmaya başlamıştım inceden inceden..

Sonra Haziran da hayalim olan MSA'da pastacılık kursuna başlayacaktım. Sabahları kursa gidip öğleden sonra butikte çalışacaktım.

Bu arada hazırlık olsun diye kardeşim ile ev bile bakmaya başlamıştık. Ya yeşillikler için de yada boğazda en az yedi odası olan bir ev. Annem ve babam için yatak odası ve televizyon odası, benim için yatak odası ve pastahanemi açana kadar çalışma odası olarak kullanacağım bir oda, kardeşim için yatak odası ve çeşitli oyun makineleri, bilardo masası, sinema salonu olan hobi odaları, misafir yatak odası, kocaman bir salon ve yemek odası, çok ama çok büyük bir mutfak, hatta olabiliyorsa ikinci bir mutfak evdeyken de pastalarımı rahat rahat pişirmem için..

Sonra bir köpek alacaktım Golden yada Labrador ve küçük bir kedi Scotısh Fold, annem bu güne kadar ilgilenemeyeceğiz ve onun üzerine yük kalacak diye istememişti ama şimdi hem annemin bir yardımcısı olacağı için hem de benim kendi işim olacağı ve rahatça hareket edeceğim için alabilme şansım olacaktı.

Her gün köpeğimle sahilde yada ormanda uzun uzun yürüyüş yapacaktım. Kedimle güneşin altında havuz başında keyif çatacaktım. Ha bu arada havuzlu bir ev istiyorum. Yaza doğru hoca tutup yüzmeyi öğrecenecektim.

Tüm bunları yapıp hayatımı bir düzene sokunca, sabahları kalıp köpeğimle yürüyecek sonra havuzda yüzecektim. Tamamen yeniden yaratılmış tarzım ile butiğime gidecek keyifle günümü geçirecektim. Akşamları evimde yada arkadaşlarım ile zaman geçirecektim.

Zorlu Center'daki Morini'nin sahibi olan hanımlardan birini lokantasının önünde masada oturmuş kahvesini içip gazetesini okurken görmüştüm. Şimdi benimde bu hayalimi gerçekleştirme şansım var ama..

Korkularımdan mı uzaklaşıyorlar, annem hala tededdütlü olduğundan mı olmuyor, gecikmeler oluyor maalesef, oysa ki benim yazdığım bütün hayallerimin ötesinde, bu hayalin gerçek sahibi olan kardeşimin umutları ve yarınları var. O her riski göze alarak çıktı bu yola umutlarını, hayallerini bağladı bu ipe, sarıldı sıkıca elleri ve şimdi ellerinden kayıp gidecek o ip diye aklım çıkıyor. Kendim için korkuyorum belki ama onun için daha fazla korkuyorum. Onun için olsun istiyorum, ona gülsün istiyorum hayat ve hayattan istediği herşeyi alsın istiyorum.

Bu arada bana da sözü var Tarkan'a özel bir konser verdirecek bana, olsun da o eksik olsun yeter ki onun istekleri olsun bunların hepsi sıra ile olur.

Bugün tekrar ev bakarken o ilk zamanlarda ki heyecanımın olmadığını farkettim oysa ki o kadar kaptırmıştım kendimi, kendimizi hayaller kurmuştum kesin gözü ile bakmıştık şimdi ne bileyim işte öyle..

27 Ekim 2014 Pazartesi

Adım Adım

Mutluluğa sadece bir adım kaldı. Ama korkuyorum son anda bir terslik olacak, son anda umutlarımız suya düşecek, son anda hayallerimiz yalan olacak ve zaman geçtikçe de içimdeki korku adım adım büyüyor.

Son zamanlar da mutluluğun, aşkın, hayatın kısacası herşeyin olması için tek bir şey gerekiyor oda para..

Çünkü para olmadan hiç bir şey olmuyor. Hayatın rutininde kendinizden önce düşünmeniz gereken o kadar çok şey oluyor ki hayatın önünüze serdiklerini görmek aklınızın ucundan bile geçmiyor.

Hergün sağda solda okuduğunuz yaşam koçlarının hikayeleri, yogacılar, reikiciler,düzenli spor yapıp yaşayanlar bunların hepsi en azından çoğu parasal sorunları olmayan insanlar.

Bu gün arkadaşım ile konuşurken ona bile dedim. Aşk bile parayla be dedim..


Güldür yüzümüzü be hayat, bize de gül bir sefer

Bu arada on gün geçti halen arayan soran yok.

20 Ekim 2014 Pazartesi

BEN NE YAPTIM..

Annem 30'undan sonra insan durulur, şöyle bir yaşını başını alır, oturaklı olur der ama sen 30'undan sonra azdın der.

Azdım mı bilmem ama bazen kısacık zamanlar da hayatın tadını çıkarmak adına küçücük mucizeler çıkıyor ortaya..

Hayatımda ilk defa bir çılgınlık yaptım. Tarkan'a bir doğum günü pastası yaptım. Ama bahtsız bedevilik orada da yakamı bırakmadı ama bunu yazının sonunda okuyacaksınız.

Tam dört gün uğraştım. Aslında en fazla iki gün sürecek pasta çikolatanın donması için gerekli süreler dahil iki günde bitmesi gerekirken, dört günde nasıl oldu diyeceksiniz, gündüz işten gelip sadece akşamları yapınca maalesef oluyor. Pazartesi başladığım pastayı ancak perşembe akşamı bitirebildim ama Allah'tan bir aksilik çıkmadı.

Ustama zamanında ulaşsaydım aslında daha güzel olacaktı ama geç kaldık görüşmekte. Acemiyim daha bazı şeyleri mazur göreceksiniz. Pastanın katlarındaki ve üstündeki çikolatalar donsun diye buzdolabına atınca pasta nemlendi.  Dolayısı ile üzerini kapladığım şeker hamur'uda nemlendi, hal böyle olunca da figürleri kontrollü bir şekilde yerleştiremememe rağmen gerçekten görüntü olarak güzel bir pasta oldu.

Pasta haricinde Kadıköy den özel pasta kutusu getirttim. Onu da bir güzel çiçekçi bir arkadaşımdan aldığım kurdelelerle fiyonklar yaparak süsledim.

Ve pastanın yanına da bir sayfalık biraz kendimi biraz pastayı yapma nedenimi anlatan bir mektup ekledim. Hatta laf aramızda birde arsızlık edip hafta sonu olan kahvaltımıza onu da davet ettim. Amaaa maalesef bahtsız bedevilik ya da pastayı götüren taksiciyi başlarından atmak adına iki haftadır evde olmadığı söylediler rica minnet pastayı kabul ettirdik.

Pastam eline ulaştı mı, mektubumu okudu mu bilmiyorum ama gene de verdiğim uğraş ve zaman için pişmanlığım yok gene olsa gene yapardım. Ama açıkçası kendinden olmasa bile asistanından bir telefon ya da küçük bir mesaj beklerdim. Gerçi görevlinin dediği doğru ise dönmemiş olabilir hala, yani kendimi avutmak adına daha dönmemiştir deyip kendine süre veriyor olsam da, arkadaşlarım umudunu kaybetme dese de içimde onun beni arayacağına dair pek inanç yok.

Ama açık konuşayım hafta sonu kahvaltıya gitmek için Rumeli Hisarında tekneyi beklerken karşı kaldırama onun arabasının aynısı bir araç park edince aklım çıkmıştı. Ardından da bütün yemek boyunca iskeleden gözümü alamadım ama gelsin ya da gelmesin, arasın yada aramasın değişen bir şey yok ben gene onu zevkle dinleyecek ve seveceğim. Kahretsin tanıma şansım olsaydı süper olurdu ama olmadı üzgünüm.. kalbim de hala umut kırıntıları olsa da aramayacağını bilecek kadar gerçekçi..


Pastaya gelince


15 gündür kayıbım. Terslik mi diyeyim yok ya araya bir sürü şey girdi. Fizik tedavi felan derken bir hafta geçti. Geçen haftada iki pasta yapmam gerekti. Profilimde yazdığı gibi eşe dosta pasta yapan amatör bir butik pastacıyım.

Malum Ekim ayındayız buda kardeşimin doğum günü demek.. Ve bu sefer bir daha ki yazımda yazacağım gibi sürpriz birinin doğum günüydü ayrıca..

Dolayısı ile eşe dosta pasta yapıp kardeşime yapmamak ayıp olurdu. Hem bu sayede yeni yeni şeyler deneme şansımda oldu. Normalde yaptığım şeker hamur kaplamalı pastalar yerine bu sefer çikolata kaplı bir pasta yaptım. İçine ganaj yerine pastacı kreması koydum ki bu tarifide ilk defa denedim. Normalde çikolatalı bir kek yapmama rağmen bu sefer az miktar beyaz çikolata kullanarak sade bir kek yapmaya kalktım ama bu seferde yalnışlıkla unutup kahve kattım kek'e dolayısı ile ne oldu kek beyaz çikolatalı machiato kıvamında oldu. Ama lezzet gerçekten süperdi. Üzerine de kardeşimin rüyası Taghauer saat markasının logosu'nu gene ilk defa denediğim Royal Icing ile yaptım ama kimse bana kuruması için bir gün bekletmem gerektiğini söylemeyince pek güzel bir iş çıkmadı.

Ama kardeşim hem pastamı hem süslememi çok beğendi. Aradaki bir kaç günün gizemi birazdan çünkü o konuya tamamen ayrı bir yazı yazmak gerek açıkçası..

Bu hafta sonuda arkadaşlarım ile dışarı çıktım. Öncelikle gitmekten keyif aldığımız Anadolu Hisarında ki Lacivert Restaurant'ta yazdan kalma güneşli bir sabah kahvaltısı yaptık, çayımızı, kahvemizi içtik ardında da belkide hayatımda bir çoğunu bir arada göremeyeceğim arabaların bir arada olduğu bir spor salonu otoparkına gittim.

Mars athletic clüp bebeköy şubesinin otoparkından bahsediyorum. O neydi yahu resmen bittim hepsine.. Orada olmamız sebebine gelince Mars'ın kendi bünyesinde bulunan Nuspa'ya cilt bakımına gittik. Hem çok kaliteli hem iyi hizmet verdikleri için genelde Kanyon'a gitmeme rağmen bu sefer hem gittiğim mekana yakınlığı hem de saat uygunluğundan dolayı burayı seçtik ki iyi etmişiz benim gibi araba meraklısı biri için gerçekten dehşetti.

Akşam eve gelincede farkettim ki uzun zaman olmuş yazmayalı. Bu gün gerek gazetelerde ki gerek face'te ki kişisel gelişim yazılarını falan okurken baya bir içlendim. Uzun zamandır yazmadım diye ara vermeye gelmez bu iş, daha öncede denedim o yüzden sıcağı sıcağına bir yazı koyayım dedim.

6 Ekim 2014 Pazartesi

KAPIYI TIKLATSAK AÇARMIYDI ACABA?

Bugün çok güzel bir gün geçirdim. Öncelikle sabahın 9'unda aradığım adresi bulup kapıya dayandım.

Dayandım deyince kapıyı çaldım ve içeri girdim zannetmeyin. Bulmak istediğim bir adresti kısa bir süre sonra sürpriz yapacağım bir adres ve elimi koymuş gibi buldum. Geldiğimiz belli olsun diye kapının önünde arkadaşım ile bir asker pozuda verdik. Aslında çekilirken fotoğrafı çok doğal gelmişti ama şimdi bakınca gerçekten komik geldi. Harbi asker arkadaşlar gibi çektirmişiz. Aslında güvenlik kameraları olmasaydı daha aksiyonlu fotoğraflar çekecektik ama kameralara daha fazla rezil olmayalım dedik. 40 yaşına merdiven dayadık azıcık ağırlığımız olsun serde delilik te olsa..

Oradan istemeden de olsa ayrıldım. Malum şahıs evde olsa oturur beklermiydim bilmiyorum, azıcık ödleklik var bende, elim ayağım birbirine dolanır konuşamam küçük düşerim diye korkarım.

Yürüyüşümüze Tarabya sahilden başladık ve en son Emirgana kadar gittik. İki saatten fazla yürüdük ama ancak oraya kadar dayanabildik. Ver elini bebek yaptık amacımız Lucca'da güzel bir kahvaltı yapmaktı. Bir ara muhakkak gidilecek. O da yalan oldu maalesef çünkü Lucca tadilata girmiş. Bu durumda oradan da ayrılıp Ortaköy'e attık kendimizi The House Cafe'de güzel bir kahvaltı ettik. Çayımızı içtik tatlımızı yedik ve evimize geri döndük.